20 Ağustos 2015 Perşembe

BALAYI - SUSAN ELIZABETH PHILLIPS || KİTAP YORUMU




Güney Carolina'da yaşayan ufak tefek ama bir o kadar da sert, öksüz Honey Moon için hayattaki en önemli şeylerden biri, hem içinde yaşayıp hem de neredeyse bütün sorumluluğunu üstlendiği lunaparkın muazzam hız treniydi. Lunaparkını ve hız trenini kurtarmak için para bulma umuduyla, kuzini Chantal'la giriştiği işlerin, Honey'yi hiç ummadığı yerlere getirip milyonların gözbebeği yapacağını kim bilirdi? Herkesin bayıldığı bu çocuk yıldız, yaşı dışında acaba başka neler gizliyor? 
Cesur ve zeki bu küçük hanım gözü karalığıyla hayatındaki bütün erkekleri deli edecek! Bunlardan biri Eric Dillon; için için yanan kötü çocuk ve Hollywood'un son zamanlardaki en yetenekli oyuncularından biri. Ve Dash Coogan; kahraman kovboyların sonuncusu, efsanesini sürdürmek için kendisine pek ufak gelen beyaz cama hapsolmuş bir adam. Honey aşık olduğunda, bunu bildiği tek yolla yapacak tüm kalbiyle.

Susan Elizabeth Phillips bir kez daha, harika bir kadının hayatını anlatan, duygusal ve iyi örülmüş bir romanla karşımıza çıkıyor. 
Romantic Times 
Dünyaya asıl gereken, Susan Elizabeth Phillips tarafından yazılmış daha çok roman. 
Elizabeth Lowell 
En iyi ve en kötüyü yaşayıp alevlerin içinden yaralı ama yıkılmamış olarak çıkan bir kadının hikâyesi. Mükemmel bir roman. 
Rendezvous


Bazı yazarlar çok sevilir ve çok önerilir, söz konusu bensem gerçekten okuma zevkine güvendiğim bir insan önermedikçe çoğu yazarı ve kitabı göz ardı ederim. Ama her okur, okuma hayatında mutlaka ‘Bu kadar güzel olduğunu bilseydim daha önce okurdum’ ya da ‘Okumaya daha önce başlardım’ benzeri cümleler kurmuştur… SEP benim sık sık karşılaştığım, buna rağmen alayım da okuyayım dediğim bir yazar değildi. Gelecekte beeellllki ama acelesi olmadığı kesindi. Zannediyorum bu yüzden kitaplığımdaki Balayı kitabını okumadan hediye etmiştim. (Evet bunu yaptım -,- )

Sonra Yamak’dan ‘ın blogunda bu kitaba 10 puan verdiğini gördüm ve bunun üzerine onunla konuştuk. Kendisi tam bir SEP hayranıymış onu da öğrenmiş oldum. Velhasıl-ı kelam gittim Kalemzen’e dedim ki kendi kitabını bana ver. Tabii ki verdi :D –kahretsin Siyamlar böyledir ;) –

Kitabı ondan alalı çok oluyor ama ben yeni okuma fırsatı buldum, bu yaz sıcağında biraz yoğun olunca kitap elimde bir-iki gün fazla kaldı ama olsun. Nihayetinde dün gece kitap bitti ve uzun bir müddet aklımdan çıkmamayı garantiledi.

Öncelikle şunu söylemek istiyorum çünkü okurken bunu sık sık düşündüğümün farkına vardım; SEP’in çoğu kült haline gelmiş romans yazarından farklı bir tarzı var. Yani tüm kitaplarını okumadan bunu söylemek doğru olmaz belki ama hissettirdiği bu. Olaylara farklı yerlerden bakıp okuyucuya bunu anlatmayı tercih etmesi, gerçekçi karakterler seçip kurgusunu çok ince detaylarla süslemiş olması da onun farkını yaratan unsurlar olmuş bence.  

Balayı, bir erkek ve bir kadın karakterin inişli çıkışlı aşk hayatını anlatmamış ya da bir kadın ve iki adamın arasındaki insanı çıldırtan aşk üçgenini, keza bunun tersini de… Hikayeyi özel yapan harika ve ince ince işlenmiş bir kurgumuz var. 

Honey Jane Moon altı yaşında Silver Gölü Lunaparkı’nı işleten Sophie teyzesinin yanına verilmiştir. Çünkü annesi ölünce ondan sorumlu olacak tek akrabası teyzesidir. Honey teyzesine ilk geldiği sıralar acısıyla darmadağın olmuş, sürekli ağlayan ve yanındaki insanlar için sorun çıkaran bir kızdır. Bu halinden sıyrılıp umudunu yeniden kazanması, meşhur hız treni Kara Şimşek sayesinde olur. Honey’e daha fazla dayanamayan eniştesi onu tuttuğu gibi altı yaşındaki bir kız için korkunç büyüklükteki Kara Şimşek’in en önüne yerleştirir ve Honey bu seyahatinde yaşamaya dair umudunu yeniden kazanır hatta belki Tanrı’ya ulaşır.

“Lunaparktaki büyük hız trenine binmek Tanrı’yı bulmanızı sağlar.” –Anonim

Honey on dört yaşına geldiğinde eniştesi vefat eder ve Honey, teyzesi ve ondan bir yaş büyük kuzeni Chantal’a bakmak ve lunaparkı yönetmek görevlerini üstlenmek zorunda kalan kişi olur. Bu vazifeyi severek üstlenir ve tüm bu görevler onu sert, oğlan tipli, kendinin ve yeri geldiğinde dişiliğinin farkında olmayan kız olmaya iter.

Lunapark borçlardan dolayı kapanmıştır Honey on yedi yaşına geldiğinde ve Honey çareyi güzeller güzeli kuzeni Chantal’ın güzellik yarışmasında birinci olmasını sağlayarak ve sonraki aşama olarak yüzlerce kızın arasından sıyrılıp Amerikanın yeni ve büyük heyecanla beklenen programı Dash Coogan Show’a başrol olmasını umut etmekte bulur. Bu sayede lunapark tekrar çalışmaya başlayacaktır. Ama işler planladığı gibi gitmez. Ava gider ve avlanır. Sert oğlan çocuğu tipi, zorlu yaşamı ve kapanmaz ağzıyla Dash Coogan Show’da ünlü kovboy Dash Coogan’ın kızı Janie’yi o oynuyordur.

Üstelik senaryo da o zamanlar ona tanrı gibi gelen beş yazara anlattıkları ve gözlemleri ile yazılıyordur. Dizinin ilerleyen bölümleriyle, tek amacı lunaparkı tekrar işler hale getirmek olan Honey birden Amerika’nın en ünlü çocuk yıldızı olur.

Bu anlattığım kitabın belki altıda birlik kısmını oluşturuyor yani hikaye daha yeni başlıyor. Peki bizim erkek karakterlerimiz kim? Onlar Amerika’nın yükselen yıldızı Eric Dillon ve son rodeo Dash Coogan. Onlarla ilgili çok şey anlatmak istiyorum ama biliyorum ki her bir cümlem spoiler olacak o yüzden sadece Eric’in masum insanları hayatına almaktan ve onlara zarar vermekten deli gibi korkan ve kaçınan sert çocuk olduğunu bilin. Ve Dash’ın da hiçbir evlilikte dikiş tutturamamış, çocuklarına babalık yapamayan, bir kadına bağlı kalamayan yakışıklı kovboy olduğunu…

Kitabın devamında gerçekleşen bir çok olayla beraber Honey’nin aslında çok sevmek ve çok sevilmek istediğini görüyoruz. Honey bir şeylere sahip olmak istiyor, aile mesela. Kimse kusura bakmasın, asalak sürüsü misali evinde yaşayan tembel kuzeni ve kocasını ve teyzesini ve onun da kocasını evinden ve hayatından atmayışının sebebi de bu. Honey önemsediği insanların onu sevmesi, ilgi göstermesi için kendini parçalamaya hazır. Dash’ın çevresinde dolanmasının, Eric’e ilgi göstermesinin ve karşılığını alamayınca da hırçınlaşmasının sebebi de bu.

Ve yorumum uzadıkça uzuyor kendime dur demek zorundayım. Kitap yeri geldiğinde tebessüm ettiren yeri geldiğinde ağlatan şaşırtıcı bir çok –gerçekten çok-  olayla devam ediyor. Zannediyorum en büyüğü Honey’nin kendini kadın olarak keşfedip, kot pantolonu ve çizmelerinden kurtulmasından sonra oluyor. Honey’nin yerinde olsaydım ne yapardım diye kendime sorduğumda ben en başında pes ederdim diyorum. Mücadeleci ruhuna hayran kaldım kesinlikle.

Bir yorumun daha sonuna geldik. SEP açılışımı yaptım, sırada Pegasus Yayınlarından çıkan seriyi almaya başlamak var. Siz de okuyup beğendiklerinizi benimle paylaşabilirsiniz, bu sayede onları öne alırım.

Ve kitaba puanım, tabii ki bu kadar övgüden sonra 5/5   <3

Sağlıcakla kalın ^.^ ve unutmadan, sevgili Kalemzen istersen tabii ki okuman için kitabımı sana verebilirim. İstemezsen de söyle bir link atayım ;)

“Sen çok daha iyisini hak ediyorsun. Niyetim seni üzmek değil, ama istemesem de kalbini kıracağım.” Sf. 254“Kalbini… kıracağımı… biliyordum,” Sf. 331

“Ben insanları mahvediyorum.” O kadar alçak sesle konuşuyordu ki, Honey zorla duyabiliyordu. “Bunu hak etmeyen insanları. Masumları.”


Ve ufak bir şey daha. Kitabın yurtdışı kapaklarını inceleme şansı buldum ve şunu rahatça söyleyebilirim ki içeriğe en uygun olanı bu kapak. Yani aslında değil bu görselden komedi olduğu zannedilebilir ama kapakta hız treni var lütfen!!! Bizim kapak da iyi kötü değil fakat dönmedolap ne alaka derler adama, kitapta bahsi bile geçmiyor... Bu da böyle bir iç dökmesiydi, sevgiler tekrar... :)

1 yorum:

  1. Yoruma bayıldım. Ellerine sağlık Katre'm. :) İsmimi gördükçe burnumu hava kaldırdım ve aşağı yukarı iki kere salladım. hıı hııı sesleri eşliğinde hem deeeee :)))

    YanıtlaSil