26 Ağustos 2015 Çarşamba

Tutku Oyunları - Aleatha Romig || Kitap Tanıtımı




Kitap Adı: Tutku Oyunları 
Yazar Adı: Aleatha Romig
Orijinal Adı: Consequences
Yayınevi : Arkadya Bitter Yayınları
Editör : Çağla Dirice Çakıe
Türü: Yetişkin Aşk
Çeviren: Gizem Yeşildal
Sayfa Sayısı: 648 
Tanıtım Bülteni



Aşk, günahlarla yoğrulmuş bir oyunu bozabilir mi?
Claire Nichols, kusursuz hayatların, büyülü masalların ardında en kötü kâbusların yaşanabileceğinden habersizdi. Ta ki onunla tanışana kadar; Anthony Rawlings. Zorba, acımasız, gözü kara. Fakat aynı zamanda zengin, kibar, güçlü ve nefesleri kesecek kadar yakışıklı.
Parıltılı yaşamların gürültüsünden uzak, sıradan bir barmen olan Claire, onun tatlı tuzağına düştüğünde ise artık her şey için çok geçti. Nefretin bile çekici geldiği bu dünyada, tutku ve şehvet dolu bir oyunun en önemli parçasıydı artık.
Bu oyunun sınırları yok ama kuralları var. Hayatta kalmaksa ancak kurallarla mümkün.
“Kimse onun kurallarının sonuçlarından kaçamaz.”
Alfred A. Montapert

25 Ağustos 2015 Salı

SEN - Selvi Atıcı || Kitap Yorumu

Merhabalar, ben Kalemzen. ✋  Nasılsınız? :) Sıcaklardan kitap okuyamayan bir ben miyim acaba?

****
" Kardeşinin intikamını almak için çıktığın yolda aşkla karşılaşırsan...
Hiçbir şey göründüğü gibi değildir, bilirsiniz. Üstelik bahsi geçen bir kadın ise, asla! Dövüş sanatları uzmanı olan Süheyla, kardeşinin intikamını almak için çıktığı yolculukta kalbini tam bir baş belasına kaptırdı. Ruhu intikam ateşiyle yanıp tutuşurken kalbi aşk ateşiyle kavruldu...
***
Süheyla'nın adı, 'iyi huylu, sakin' anlamına gelir ancak aldanmayın, yol boyunca elinde muştasıyla aşk ve intikam duygularıyla örülmüş ince bir ip üzerinde ustalıkla yürüyecek gerçek bir kahramandır aslında. O zeki, yumrukları kadar dili de sert bir kadındır. Romanda Demir'le de tanışacaksınız. Aşkın muhatabıdır kendisi. Süheyla'nın intikam mücadelesinde en büyük yardımcısı olacaktır. "
****



Harika bir kitabı bitirmenin kahrıyla ve sizinle paylaşabilme heyecanıyla karşınızdayım. Okuyup bitireli çok oldu ama sizin için birazcık karıştırdım ve alıntılarımla geldim. Hemen başlayayım mı?
Süheyla, namı diğer Matruşka, Chun Lee'nin kız kardeşi ve Jeanne d'Arc...
Demir gibi sağlam vücuduyla, yıpranmaz görünen sinirleriyle, iflah olmaz kıvırcık saçlarıyla tam Demir Mızrak'a göre biriydi.

Demir Bey tabi ki fazlalık olarak düşündüğü harfleri atıyor ve ona Sü diye hitap ediyor. Ama Süheyla ile öyle güzel uğraşıyor ki kendine hayran bıraktırıyor. Tabi Demir Bey'in bu uğraşısına mazhar olabilmek için bir Sü olmak gerek bazen de o adama haddini bildirmek. Mesela, pantolon paçasını kesmek gibi. Evet, Sü'nün intikam planı ve acısı arasında aslında o kadar çok gülüyorsunuz ki. Tabi ki Demir Bey sayesinde. Kadın! diye hitap etti mi ardından gülmeniz garanti.

Neden Demir Bey mi? Bunu sevgili yazarım, Selvi Atıcı daha güzel anlatmış ama bir de ben deneyeyim. Kısaca sınırları korumak diyebiliriz. Süheyla'nın karakteri deyip pekiştireyim. :)

Kitap, bir intihar sahnesiyle başlıyor. Görünüşe göre, intihar etmekle uzaktan yakından ilgisi olmayan biri canına kıyıyor. Onun küvetin içinde yatan cansız bedenini ise ablası buluyor. Evet, o adam Umur. Süheyla'nın kardeşi. İki kardeş arasındaki bağ son zamanlarda eskisi kadar sağlam olsa Süheyla farkederdi belki onun derdini. Ama o sırada Süheyla da onu hamile bırakıp sonrasında onu aldatışına iğrenç bir şekilde tanıklık etmek zorunda bırakan adamın çocuğunu aldırmak ve bütün bunlarla uğraşmak zorundaydı. Nişanlısı, Sü'nün spor salonunda çalışan hocalardan bir tanesiydi ve tek derdi kendisiyle evlenip salonu ona vermesiydi. Alçak herifin teki, anlayacağınız. Sonrasını tahmin edersiniz. Bilekleri kesilmiş, küvet kanla dolmuş, adamın rengi solmuş bir halde onu bulduğunda ve bıraktığı notu okuduğunda bir yemin etmişti. İntikam yemini.




Demir, "Beni önemsiyorsun!" diye mırıldadı.

Süheyla duyduğu sözcüklerin manasını önce kavrayamadı. Ardından sanki kafasının içinde bir ampul yanmış gibi gözleri irice açıldı. Süheyla'nın ona farklı hisler beslediğini mi düşünüyordu? Arzu, evet. Adam için endişelendiğine de evet ama ona bir his beslemek... Hızla doğruldu. Daha konuşmasına fırsat kalmadan, adamın şaşkınlığından faydalanmasıyla kendini onun kucağında, başına koltuk başlığına dayanmış olarak buldu. "Demir Bey, sarhoş mıusunuz?"
Kucağından kalkmak için tekrar atak yaptı ama elleri bileklerini sıkıca kavradığında, bıkkınlıkla iç çekti. Adam yüzünün bir milim ötesine kadar eğildiğinde nefesi aksadı. "Seni gördüm! Adamı yere serdiğinde yüzündeki ifadeyi gördüm. Benim için endişeleniyordun!"
syf.179

Şimdi bir de işin Meltem ayağı var ki, o da kitabın kilit noktası. Meltem, Umur'un nişanlısı ama kitapta ona pek ısınamamıştım. Sebebi babasıymış. Okuyunca anlayacaksınız ve ondan nefret edeceksiniz. 

Bu kitap bambaşka gerçekten. Kayıp Şehir serisinin ikinci kitabı çıkacak diye beklerken SEN haberi gelince ve basılınca beğenmeyeceğimi düşünmüştüm ama bayıldım. Kapak pek hoşuma gitmiyor, attıkları desen kızı daha yaşlı göstermiş bence, ki kız hiç de Sü değil yani. Nerde bu kızın bonus kafa kıvırcık saçları derler ama değil mi? :P

Karakterlere, olaylara, akışına, kitabın diline gerçekten emek verildiği ortada. Her zaman ki gibi şahane yazılmış. Ellerine, emeğine sağlık yazarımızın.



"Sana söylüyorum; kadınlara karşı her zaman nezaket sınırları içinde davrandım. Belki de Süheyla için bu durumun dışına çıkmalı ve onu kaçırmalıyız!"

Demir, sözleri üzerine içten bir kahkaha attı. "Sü'den bahsediyorsun, abi! Kadın, Chun lee'nin kayıp kız kardeşi... Muhtemelen bizi paletler ve üzerimize kocaman bir fiyonk bağlayıp adresimize geri postalar."
Abisi ona tuhaf bir bakış attı. "Ve sen de hala bu kadını istiyorsun!"
 syf. 394


Sözü daha fazla uzatmayacağım.  Kalemzen'den tavsiyedir efendim, iyi okumalar. ^^

20 Ağustos 2015 Perşembe

BALAYI - SUSAN ELIZABETH PHILLIPS || KİTAP YORUMU




Güney Carolina'da yaşayan ufak tefek ama bir o kadar da sert, öksüz Honey Moon için hayattaki en önemli şeylerden biri, hem içinde yaşayıp hem de neredeyse bütün sorumluluğunu üstlendiği lunaparkın muazzam hız treniydi. Lunaparkını ve hız trenini kurtarmak için para bulma umuduyla, kuzini Chantal'la giriştiği işlerin, Honey'yi hiç ummadığı yerlere getirip milyonların gözbebeği yapacağını kim bilirdi? Herkesin bayıldığı bu çocuk yıldız, yaşı dışında acaba başka neler gizliyor? 
Cesur ve zeki bu küçük hanım gözü karalığıyla hayatındaki bütün erkekleri deli edecek! Bunlardan biri Eric Dillon; için için yanan kötü çocuk ve Hollywood'un son zamanlardaki en yetenekli oyuncularından biri. Ve Dash Coogan; kahraman kovboyların sonuncusu, efsanesini sürdürmek için kendisine pek ufak gelen beyaz cama hapsolmuş bir adam. Honey aşık olduğunda, bunu bildiği tek yolla yapacak tüm kalbiyle.

Susan Elizabeth Phillips bir kez daha, harika bir kadının hayatını anlatan, duygusal ve iyi örülmüş bir romanla karşımıza çıkıyor. 
Romantic Times 
Dünyaya asıl gereken, Susan Elizabeth Phillips tarafından yazılmış daha çok roman. 
Elizabeth Lowell 
En iyi ve en kötüyü yaşayıp alevlerin içinden yaralı ama yıkılmamış olarak çıkan bir kadının hikâyesi. Mükemmel bir roman. 
Rendezvous


Bazı yazarlar çok sevilir ve çok önerilir, söz konusu bensem gerçekten okuma zevkine güvendiğim bir insan önermedikçe çoğu yazarı ve kitabı göz ardı ederim. Ama her okur, okuma hayatında mutlaka ‘Bu kadar güzel olduğunu bilseydim daha önce okurdum’ ya da ‘Okumaya daha önce başlardım’ benzeri cümleler kurmuştur… SEP benim sık sık karşılaştığım, buna rağmen alayım da okuyayım dediğim bir yazar değildi. Gelecekte beeellllki ama acelesi olmadığı kesindi. Zannediyorum bu yüzden kitaplığımdaki Balayı kitabını okumadan hediye etmiştim. (Evet bunu yaptım -,- )

Sonra Yamak’dan ‘ın blogunda bu kitaba 10 puan verdiğini gördüm ve bunun üzerine onunla konuştuk. Kendisi tam bir SEP hayranıymış onu da öğrenmiş oldum. Velhasıl-ı kelam gittim Kalemzen’e dedim ki kendi kitabını bana ver. Tabii ki verdi :D –kahretsin Siyamlar böyledir ;) –

Kitabı ondan alalı çok oluyor ama ben yeni okuma fırsatı buldum, bu yaz sıcağında biraz yoğun olunca kitap elimde bir-iki gün fazla kaldı ama olsun. Nihayetinde dün gece kitap bitti ve uzun bir müddet aklımdan çıkmamayı garantiledi.

Öncelikle şunu söylemek istiyorum çünkü okurken bunu sık sık düşündüğümün farkına vardım; SEP’in çoğu kült haline gelmiş romans yazarından farklı bir tarzı var. Yani tüm kitaplarını okumadan bunu söylemek doğru olmaz belki ama hissettirdiği bu. Olaylara farklı yerlerden bakıp okuyucuya bunu anlatmayı tercih etmesi, gerçekçi karakterler seçip kurgusunu çok ince detaylarla süslemiş olması da onun farkını yaratan unsurlar olmuş bence.  

Balayı, bir erkek ve bir kadın karakterin inişli çıkışlı aşk hayatını anlatmamış ya da bir kadın ve iki adamın arasındaki insanı çıldırtan aşk üçgenini, keza bunun tersini de… Hikayeyi özel yapan harika ve ince ince işlenmiş bir kurgumuz var. 

Honey Jane Moon altı yaşında Silver Gölü Lunaparkı’nı işleten Sophie teyzesinin yanına verilmiştir. Çünkü annesi ölünce ondan sorumlu olacak tek akrabası teyzesidir. Honey teyzesine ilk geldiği sıralar acısıyla darmadağın olmuş, sürekli ağlayan ve yanındaki insanlar için sorun çıkaran bir kızdır. Bu halinden sıyrılıp umudunu yeniden kazanması, meşhur hız treni Kara Şimşek sayesinde olur. Honey’e daha fazla dayanamayan eniştesi onu tuttuğu gibi altı yaşındaki bir kız için korkunç büyüklükteki Kara Şimşek’in en önüne yerleştirir ve Honey bu seyahatinde yaşamaya dair umudunu yeniden kazanır hatta belki Tanrı’ya ulaşır.

“Lunaparktaki büyük hız trenine binmek Tanrı’yı bulmanızı sağlar.” –Anonim

Honey on dört yaşına geldiğinde eniştesi vefat eder ve Honey, teyzesi ve ondan bir yaş büyük kuzeni Chantal’a bakmak ve lunaparkı yönetmek görevlerini üstlenmek zorunda kalan kişi olur. Bu vazifeyi severek üstlenir ve tüm bu görevler onu sert, oğlan tipli, kendinin ve yeri geldiğinde dişiliğinin farkında olmayan kız olmaya iter.

Lunapark borçlardan dolayı kapanmıştır Honey on yedi yaşına geldiğinde ve Honey çareyi güzeller güzeli kuzeni Chantal’ın güzellik yarışmasında birinci olmasını sağlayarak ve sonraki aşama olarak yüzlerce kızın arasından sıyrılıp Amerikanın yeni ve büyük heyecanla beklenen programı Dash Coogan Show’a başrol olmasını umut etmekte bulur. Bu sayede lunapark tekrar çalışmaya başlayacaktır. Ama işler planladığı gibi gitmez. Ava gider ve avlanır. Sert oğlan çocuğu tipi, zorlu yaşamı ve kapanmaz ağzıyla Dash Coogan Show’da ünlü kovboy Dash Coogan’ın kızı Janie’yi o oynuyordur.

Üstelik senaryo da o zamanlar ona tanrı gibi gelen beş yazara anlattıkları ve gözlemleri ile yazılıyordur. Dizinin ilerleyen bölümleriyle, tek amacı lunaparkı tekrar işler hale getirmek olan Honey birden Amerika’nın en ünlü çocuk yıldızı olur.

Bu anlattığım kitabın belki altıda birlik kısmını oluşturuyor yani hikaye daha yeni başlıyor. Peki bizim erkek karakterlerimiz kim? Onlar Amerika’nın yükselen yıldızı Eric Dillon ve son rodeo Dash Coogan. Onlarla ilgili çok şey anlatmak istiyorum ama biliyorum ki her bir cümlem spoiler olacak o yüzden sadece Eric’in masum insanları hayatına almaktan ve onlara zarar vermekten deli gibi korkan ve kaçınan sert çocuk olduğunu bilin. Ve Dash’ın da hiçbir evlilikte dikiş tutturamamış, çocuklarına babalık yapamayan, bir kadına bağlı kalamayan yakışıklı kovboy olduğunu…

Kitabın devamında gerçekleşen bir çok olayla beraber Honey’nin aslında çok sevmek ve çok sevilmek istediğini görüyoruz. Honey bir şeylere sahip olmak istiyor, aile mesela. Kimse kusura bakmasın, asalak sürüsü misali evinde yaşayan tembel kuzeni ve kocasını ve teyzesini ve onun da kocasını evinden ve hayatından atmayışının sebebi de bu. Honey önemsediği insanların onu sevmesi, ilgi göstermesi için kendini parçalamaya hazır. Dash’ın çevresinde dolanmasının, Eric’e ilgi göstermesinin ve karşılığını alamayınca da hırçınlaşmasının sebebi de bu.

Ve yorumum uzadıkça uzuyor kendime dur demek zorundayım. Kitap yeri geldiğinde tebessüm ettiren yeri geldiğinde ağlatan şaşırtıcı bir çok –gerçekten çok-  olayla devam ediyor. Zannediyorum en büyüğü Honey’nin kendini kadın olarak keşfedip, kot pantolonu ve çizmelerinden kurtulmasından sonra oluyor. Honey’nin yerinde olsaydım ne yapardım diye kendime sorduğumda ben en başında pes ederdim diyorum. Mücadeleci ruhuna hayran kaldım kesinlikle.

Bir yorumun daha sonuna geldik. SEP açılışımı yaptım, sırada Pegasus Yayınlarından çıkan seriyi almaya başlamak var. Siz de okuyup beğendiklerinizi benimle paylaşabilirsiniz, bu sayede onları öne alırım.

Ve kitaba puanım, tabii ki bu kadar övgüden sonra 5/5   <3

Sağlıcakla kalın ^.^ ve unutmadan, sevgili Kalemzen istersen tabii ki okuman için kitabımı sana verebilirim. İstemezsen de söyle bir link atayım ;)

“Sen çok daha iyisini hak ediyorsun. Niyetim seni üzmek değil, ama istemesem de kalbini kıracağım.” Sf. 254“Kalbini… kıracağımı… biliyordum,” Sf. 331

“Ben insanları mahvediyorum.” O kadar alçak sesle konuşuyordu ki, Honey zorla duyabiliyordu. “Bunu hak etmeyen insanları. Masumları.”


Ve ufak bir şey daha. Kitabın yurtdışı kapaklarını inceleme şansı buldum ve şunu rahatça söyleyebilirim ki içeriğe en uygun olanı bu kapak. Yani aslında değil bu görselden komedi olduğu zannedilebilir ama kapakta hız treni var lütfen!!! Bizim kapak da iyi kötü değil fakat dönmedolap ne alaka derler adama, kitapta bahsi bile geçmiyor... Bu da böyle bir iç dökmesiydi, sevgiler tekrar... :)